Bugün sizinle Epigenetik konusunda okuduğum ilk yazıyı paylaşmak istiyorum. Bunu okuduktan sonra Epigenetik hakkında herkesin en küçük yaşlardan itibaren bilgi sahibi olması gerektiğini düşündüm. Benim Epigenetik ile tanışmam biraz geç oldu. Üniversitede adını bile duymadığım bu önemli konuya ilk defa geçen sene tesadüfen internette rastladım. Bu yüzden sizinle önemli gördüğüm bazı şeyleri paylaşmaya çalışacağım. Umarım benim kadar ilgi duyarsınız…
GEN Mİ ÇEVRE Mİ? ( NATURE OR NURTURE)
Sadece tıp dünyasının değil farmakolojinin , genetik mühendisliğinin ve biyoteknolojinin de araştırma alanına giren genlerin tespiti, değişimi ve tedavisi geliştikçe, temel bazı konuların tekrar değerlendirilmesine ve yeni bakış açılarına, hatta bilimde devrimlere sebep olmaktadır. Çalışmalar hayal gücünü bile aşan öyle noktalara varmaya başlamıştır Bu konudaki en önemli anlaşmalar insan embriyosu ile yapılacak çalışmalar ile ilgilidir.
Yeni doğacak bebek merakla beklenir “acaba kime benziyor” kaygısıyla…
Doğar doğmaz herkes bir fikir beyan eder, babasına, annesine ya da dayısına vs benziyor diye… İnsan bir taraftan ideal canlı diye tanımlansa da pek çok özelliği kritize edilerek iyi ya da kötü diye değerlendirilir. Fiziki kusurların yanı sıra, olumsuz huylar için de ayrıca değerlendirmeler yapılır ve hiç kimse yeni doğan bir bebeğin kötü diye tanımlanan fiziki, ruhsal ya da psikolojik özellikleri almış olmasını istemez. Eşler birbirlerine tahammül edemedikleri konulara atfen, çocuklarına kızdıklarında “kör olasıca babasına benzemiş” ya da “çekmez olası annesine çekmiş” gibi yargılarda bulunurlar. Kim değerlendiriyorsa iyi taraflar kendine, kötü taraflar kızgın olunan eşe mal edilir komik bir biçimde.
Hala toplum içinde “anasına bak kızını al” hükmü geçerlidir. Önemli işler söz konusu olduğunda, şirketler alacağı elemanın diğer özellikleriyle birlikte geçmiş soyuna bile dikkat eder titizlikle. Siyasette atalarının bu konuda bir tecrübesi varsa adayların öne çıkma eğilimi vardır, tam tersi örneklerin çokluğuna rağmen. Pek çok başarılı babanın oğulları siyasette denenmiş ve başarılı olamamıştır oysaki. Eş seçimi konusunda özellikle mezhep ayrılıklarında aileler hala tutucudur, soylarının devamını düşünerek…
Hala toplum içinde “anasına bak kızını al” hükmü geçerlidir. Önemli işler söz konusu olduğunda, şirketler alacağı elemanın diğer özellikleriyle birlikte geçmiş soyuna bile dikkat eder titizlikle. Siyasette atalarının bu konuda bir tecrübesi varsa adayların öne çıkma eğilimi vardır, tam tersi örneklerin çokluğuna rağmen. Pek çok başarılı babanın oğulları siyasette denenmiş ve başarılı olamamıştır oysaki. Eş seçimi konusunda özellikle mezhep ayrılıklarında aileler hala tutucudur, soylarının devamını düşünerek…
Epigenetik Değişimler
Bu konudaki ısrarlı bakışın sebebi, insanın gen yapısının atadan oğula miras olarak geçtiği bilgisidir. Biyologlar elli yıldır kalıtımın temel unsurunun DNA olduğunu söylüyorlarsa da, son yıllarda sadece DNA’nın kendisinin değil, molekülü etrafında meydana gelen karmaşık kimyasal değişimlerle, yani epigenetik değişimler ile de bir takım özelliklerin kuşaklar arasında aktarıldığını savunan bilim adamları mevcuttur. Bu konuda yapılan çalışmalar genetik ile ilgili yazılan kitapların değişmesine yol açacak kadar önemli boyuttadır.
Düşük kilo da gelecek nesillere aktarılabiliyor…
Eski bir çalışmada , İkinci dünya savaşı sırasındaki kıtlıkta doğan düşük kilolu bebeklerin devam eden soylarında da aynı düşük kilonun tekrar görülmesi dikkat çekiciydi. Koşullar iyileşmiş olsa bile doğan düşük kilolu ikinci ve üçüncü kuşak bebekler için klasik genetik teorileriyle bir cevap bulunamamış ve araştırma sonuçları rafa kaldırılmıştı. Klasik kalıtım kurallarına göre; sonradan oluşan koşullarla ilgili bu değişim, gelecek kuşaklara aktarılmamış olmalıydı.
Çok yemek/sigara içmek sadece bizi değil torunlarımızı da etkileyebilir…
2000’li yıllarda yapılan bir araştırmada çocukken çok iyi beslenen kişilerin torunlarının şeker hastalığına yakalanma riskinin çok yükseldiği tespit edildi. 9 -12 yaşları arasında yetersiz beslenenlerin torunlarının ise daha uzun yaşadığı gibi ilginç bir sonuç bulundu.
Yine bir çalışmada 10 yaşından önce sigaraya başlayanların torunlarının obez olduğu saptandı. İlginç olan, çevresel faktörlerin yaptığı varsayılan değişikliğin birinci kuşakta kayıt edildiği ve ortaya çıkmadığı, ancak ikinci kuşakta sonucun gözlendiğidir.
Ruhsal problemlerin kalıtımında da Epigenetik önemli…
Birbirinden ayrı büyüyen ve ailesinde ruhsal rahatsızlık bulunan tek yumurta ikizlerinin, ayrı ve farklı ortamlarda büyüyen kardeşlerin izlenmesi ve incelenmesi bu konuda en önemli gözlem verisidir. Aynı ailenin içinde görülme sıklığı fazla olan bir ruhsal hastalığın geçiş aracı tek bir gen değil de genler grubu olarak biliniyorken, şimdi epigenetiğin de faktörlerin arasına katılması ile durum daha karmaşık bir hal almıştır. Epigenetiğe göre; atadan oğula aktarılan sorunsuz DNA değişmeden geçtiği halde, taşıyıcı başka proteinler sorunlu özelliği gelecek kuşağa taşımaktadır. Bu noktada hem DNA’nın, hem de DNA dışı taşıyıcıların değerlendirme kriterleri içine sokulması gerekmektedir.
Şizofrenik bireylerin kardeşlerinde hastalığın görülme sıklığı %8, şizofrenik ebeveynin çocuklarında görülme sıklığı sadece bir ebeveyn şizofrenikse %12; her iki ebeveyn de şizofrenikse %40 dır. Şizofrenik bir bireyin tek yumurta ikizinde şizofreni görülme sıklığı ise %48' e kadar yükselmektedir. Her şey sadece DNA’ya bağlıysa aynı genleri taşıyan kardeşlerin şizofreni oranı % 100 ya da buna yakın olmalıydı oysaki.
Bu tür inceleme ve sonuçlar; bize genetik hastalıklarda bile bütün aktarımların sadece genlere bağlı oluşmadığı konusunda yeterince kanıttır.
“Doğuştan taşıdığımız genetik miras mı, yoksa sonradan kazandığımız kültürel-çevresel etkenler mi davranışlarımızın şekillenmesinde önem taşırlar” ikilemini yıllardır tartışırız.
Doğa mı yetiştirme mi ( nature - nurture) tartışmasının, taraflardan biri lehine kesin bir cevabı yoktur ve insan doğaya karşı direnmeye ve kendini değiştirip pozitif geliştirmeye doğru hızla gelişmektedir. Bütün değişimlerin pozitif olmayacağı gerçeğinin tartışılmaz doğru olması noktasında, epigenetiğin ne kadar önemli bir konuyu incelediği önemlidir.
Epigenetik, genetik bilimi içinde açılmış önemli bir parantez gibidir!
İnsanın davranışlarını genler mi, bilinç mi belirler veya hangi oranlarda belirler sorusunun cevabı, bizi hem bilim, hem ahlak konusunda bilgilenmeye zorlar. Bu bilgiler ise düşünce ve dinler tarihinin uzun yıllardır sürdürdüğü tartışmalara götürür. İnsan davranışlarını inceleyip nedenlerini aradığımızda, insanın kalıtsal yanının ne kadar davranışsal sonuçlara ulaştığını genetik bilimi bir ölçüde açıklayabilmiştir. Fakat insan var oluşunun, karmaşıklığı ve zenginliği dolayısıyla, basitçe genlerin etkisiyle açıklanamayacağı gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Düşünce Gücüyle Değişme ve İyileşme Gerçekleşebilir mi?
Eskiden bilimdışı kabul edilen enerji dengeleme, düşünce gücü, şifalanma, telekinezi, uzaduyum, astral seyahat gibi bazı kavramlar artık modern insanda çok fazla ilgi uyandırıyor. Düşünce gücünün üzerinde yapılan çalışmalar ve yazılan kitaplar zaten eskiden beri var olan ama isimlendirilip bir konu başlığında sunulmamış bir kavramı ortaya koydu: “Bilinç ve düşüncenin değiştirebilme ve iyileştirme gücü”.
İnsan; kendi kendine telkin, iyiyi ve güzeli, başarıyı hedefleyip kendine çekme ve amaca odaklanarak mutlak gerçekleştirme yöntemleri konusunda doğal seyrinden çıkıp, bu konuda yazılan eserlerle, danışman ve rehberlerle karşılaşınca, bilinç ve düşünce alanında yükselen ani bir ivme gösterdi. Bilim- din- bilinç üçgeninin içinde kalan kendi gerçekliğini daha fazla değerlendirip, kendini kendi gücüyle değiştirmeye başladı.
DNA ve psişik yetenekler
İnsanın kendini değiştirmesinin yanında, etrafında ona etki edecek binlerce maddi ve manevi etmen mevcut. Teknolojinin yaydığı manyetik alanlardan tutun da güneşin ısı ve ışığına, atmosferin değişen içeriğine, çevre ve gürültü kirliliğine, toplumun sosyal değişiminden doğan kötü olaylara, kişilerden aldığımız iyi, kötü etkilere kadar binlerce etki faktörü ile her an karşı karşıyayız. Kullandığımız sözcüklerin ve içerdikleri titreşimlerin bile DNA yapısını değiştirdiği de bilimsel olarak öngörülüyor.
DNA’nın yüksek iletişimsel yapısını da gözler önüne seren bir araştırmada DNA’nın protein üretmek için kullanılan %10’luk potansiyelinden geriye kalan %90’lık sözde işe yaramayan potansiyelinin psişik yetenekler için kullanıldığı hakkında önemli ipuçları içeriyor. Yaşayan dokudaki DNA özü, sözcüklere göre uygun frekanslara ayarlanan lazer ışınlarına ve radyo dalgalarına pozitif tepkiler verdiği düşünülüyor. X ışınları ile bozulan genetik yapının onarılması bile mümkün görünüyor. Ayrıca sağlıklı bir genin yapısı, sağlıksız genin yapısına aktarılarak yeniden sağlıklı bir yapıya ulaşabileceği söyleniyor.
Su kristalleri deneyi
Burada bir parantez açarak Masaru Emetu’nun su kristalleriyle ilgili inanılmaz çalışmasından bahsedebiliriz. Su kristallerinin düşünceleri, duyguları kaydettiğini ve değişip farklılaştığını kesin olarak ispatlayan bilim adamı, insanın %70’in su olduğu düşünüldüğünde olağanüstü bir bakış açısı yaratmıştır. Hücreler ve proteinler dolayısıyla bütün yapıtaşlarımız su olduğu için, DNA boyutunda da düşünce ve duygu ile değişebiliriz demektir.
‘http://www.engelliler.biz/forum/ilginc-bilgi-video-ve-resimler/64306-dr-masaru-emoto-ve-su-kristalleri-mucizesi.html’ adresinden bu deneyin yapılışını ve sonuçlarını görmenizi tavsiye ediyorum.
DNA’ya Bilimsel Müdahale hangi Noktada?
Bütün bu çalışmalar sadece genlerimizin doğasının değil, çevrede ve düşüncemizde oluşan her türlü koşulun değişim ve gelişim için bizi etkilediği kesinlikle ortaya çıkıyor. Üstelik bu değişimler sadece bizde oluşmakla kalmayıp bizden sonraki kuşaklara da taşınabiliyor. Bu taşınma seçiminin neye göre yapıldığı ise en kritik soru. Milyonlarca hatta milyarlarca etkinin sonuçları DNA’mızda ya da farklı hücre yapılarımızda depolanırken hangisinin bir sonraki kuşakta dominant görünüme kavuşacağı olasılığı sanırım matematikçileri zorlayan bir üslü çokluğu gösteriyor.
Çevredeki tüm materyaller, olaylar, bilinç ve hatta kelimeler bile DNA yapımızı değiştirirken, insanoğlunun bilimsel bilinçli müdahalesi sonucu genlerde oluşturacağı değişiklikler, gelişim ve değişimin hızını katlayarak arttıracaktır. Buna örnek bir çalışmanın sonuçları yeni açıklandı ve belki de bilim dünyasında yeni bir çağın başlangıcı olacak.
Epigenetik kavramını yeni öğrendim ve ilgimi fazlasıyla çektiği için araştırmaya başladım.Epigenetik kavramı geçmişte tanımlanamayan ya da ifade edilemeyen birçok sorunun neden ortaya çıktığı konusunda ona katkıda bulunan kritik ve gözardı edilmiş bir faktör gibi görünüyor.Ancak bilim insanları bu soruların birçoğunu önceden buldukları verilerle ve son gelişmelerle birleştirerek bunu
YanıtlaSilepigenetiğin rolünü tasvir edecek bir biyolojik ve matematiksel model üretmekte kullandıklarını okudum.''X ışınları ile bozulan genetik yapının onarılması bile mümkün görünüyor. Ayrıca sağlıklı bir genin yapısı, sağlıksız genin yapısına aktarılarak yeniden sağlıklı bir yapıya ulaşabileceği söyleniyor.'' Uzun ve yorucu bir tedavi süreci olan kanser hastalığının yine Epigenetik ile çözüme kavuşturulması ve daha sağlıklı nesiller yetişmesi için yapılan bu bilimsel çalışma herkes için bir umut olacaktır sanırım...
Paylaşımlarınız için teşekkür ederim...
Ben teşşekür ederim Şeyda... Kafandaki sorulara bir nebze olsun cevap bulabildiysem ne mutlu bana...
Silpsikolojiden sosyal hayata yeyip içtiklerimizden kültürümüze herşeyde epigenetik var.insanların bu zamana kadar bulduklarını biraraya getiremediği,cevaplayamadığı sorunların bilimsel cevabı epigenetik. inanıyorum ki açıklanamayan birçok problemi insanlar gelecekte genlerin genetiğiyle çözecekler..
YanıtlaSilEpigenetik terimiyle ilk olarak bu sayfada karşılaştım. Burada okuduklarım ve kesin cevapları bulunmuş bazı sorular beni oldukça şaşırttı. Kalıtımın temel unsuru olarak yalnızca DNA'nın etkili olduğunu düşünenlerdendim bende. Ama bu sayfadaki paylaşımlara bakınca anladım ki yalnızca DNA'nın kendisine bakıp böyle bir değerlendirme yapmamız yanlış olur. Burada ki bilgilerden epigenetik değişimlerin kuşaklararası aktarıldığını öğrendim. Benim fazlasıyla ilginç bulduğum konu ise bu değişimlerin ikinci kuşakta gözlemlenir olmasıdır. Anlıyorum ki çevremizde gelişen tüm olaylar DNA'mızı etkilemektedir. Bu paylaşımların bizi gelecekteki hastalık tedavilerine ve genetik problemlerde çözüme götüreceğini düşünüyorum.
YanıtlaSildikkatimi en çok çeken şizofreni hastalığının epigenetikle olan bağlantısı. ve yapılan bir fiilin (çok yemek yemek,sigara içmek vs )1.kuşak akrabasında değil de 2.kuşakta çıkması biz bunları çevresel faktörlere bağlardık oyksaki..çok teşekkürler paylaşımlarınız için dünyaya çok daha farklı dusunceler ile bakıyorum artık sayenizde..
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilGenlerimizin,DNA mızın atalarımızdan aktarıldığını biliyorduk ama bu makaleyi okuyunca sadece DNA nın değil DNA molekülü etrafında meydana gelen değişimler yeni bilgi sahibi olduğumuz EPİGENETİK inde etkisi olduğunu öğrenmiş oldum.özellikle dikkatimi çeken çevreyle etkisi var diye öğrendiğimiz örn:kilo etkisi gibi aslında bununda genlerle gelecek nesillere aktarıldığını okuduğumda çok şaşırdım.diğer bir mükemmel konu kullandığımız sözcüklerin bile titreşimleri DNA yapısını değiştirdiğini öğrenmemdi.önceden böyle bir şey duysam inanmazdım ama okunca gerçektende böyle bir şeyin var olduğunu bilmek mükemmel bir şey.Su kristallerinin düşünceleri, duyguları kaydettiğini ve değişip farklılaştırdığını okuduğumda ise hemen aklıma insanların sinirlendiği veya mutsuz olduğunda yaptığı su meditasyonu geldi. su birikintisine taş attığımızda veya ayağımızla hafif vurduğumuzda oluşan dalgalanmalar insan zihninde yatıştırıcı bir etkisi vardır ve bu yazıyla da bu yatıştırıcı hissin nasıl neden oluştuğunun açıklamasını öğrenmek beni gerçekten memnun etti. teşekkürler paylaştığınız bilgiler için...
YanıtlaSilŞizofreni hastası bir kişinin tek yumurta ikizinde şizofreni görülme olasılığı;aynı DNA dizilimine sahip olduğu için %100 beklenirken %48 olması bir hastalığın sadece genlere bağlı olmayıp, çevreye,yaşam koşullarına yani epigenetiğe de bağlı olduğunu öğrendim. Su kristalleri deneyini daha önceden duymuştum ama epigenetikle ilgili olduğunu bilmiyordum.Kelimelerimizin,duygu ve düşüncelerimizin DNA üzerine etkisinin bu denli olması gerçekten şaşırtıcı.Ayrıca X ışınları ile bozulan genetik yapının onarılmasını bile mümkün kılan epigenetik gelecek için insanlığın umut kaynağı olabilir.Teşekkürler.
YanıtlaSildikkatimi en çok çeken kullandığımız sözcüklerin ve içerdikleri titreşimlerin,olayların dna nın yapısını değiştirdiği ve çevresel faktörlerin yaptığı varsayılan değişikliğin birinci kuşakta kayıt edildiği,ortaya çıkmadığı,ancak ikinci kuşakta sonucun gözlendiği.ruhsal kalıtında da epigenetiğin önemli olduğunu öğrendim.
YanıtlaSilBu konuda yapılan araştırmalar gerçekten merak uyandırıcı ama hala yarım kalmış cevap bulunamamış sorular var. Bunlar için bilim insanları daha çok uğraşmalı diye düşünüyorum. Baktığımız da konuların hepsinde kalıplaşmış bilgilere ters olan şeyler var. Bilgiler doğru fakat eksik bu benim aklıma atomla ilgili eski zamanlardaki bilim adamlarının teorilerini getirdi eğer o zamanla bu kuramın üstüne gidilip yeni teoriler ortaya atılmasaydı yanlış bilgiler üzerinden gidilmiş olunacaktı. Günümüze baktığımız da böyle bir eksiklik var fakat bunun giderilmesi için sadece belirli ülkelerde bir şeyler yapılabiliyor bence insanlar artık bir kaç deneyle buldukları sonuçların aslında bildiklerinden daha da farklı sebeplerinde olduğunu anlamaları gerekiyor. umarım bunu sizin gibi fark edebilen olur ve bu konuda araştırmalar yapılabilir.
YanıtlaSilŞunu söyleyerek başlamak istiyorum.Epigenetik kavramını ilk defa duyuyorum ve bu zamana kadar neden bu kavramdan bi habersiz yaşamışız kendimizi bu konuda şanssız hissediyorum. Bir çok soruna cevap bulmaya çalışıyorlar bu kavramla ve gerçekten çok mutlu bir durum.Bu zamana kadar özelliklede çevrenin insan üzerine yaptığı değişikliklerin bu kadar fazla olduğunu hiç düşünmemiştim.İleride artık genç anne babaların bu konuda bilinçleneceğini düşünüyorum ve daha dikkatli olucaklarını düşünüyorum.
YanıtlaSiltıpta cevabını bulamadığımız pek çok şeyi genetik şifreye kalıtımsal özelliklere bağlıyoruz . aslında tam bir araştırma yapıldığın da genlerimizin bize verdiğini yaşamak zorunda olmadığımızı farkedebilirz. yaşam şartları , beslenme çevre koşulları gibi pek çok faktör aslında genlerimizde değişim meydana getirir. bu yüzden doğumdan ölüme kadar her canlı yaşam standartlarını en iyi şekilde kullanıp DNAsının verdiği özelliklere mahkum olmadığını farketmeli. aslında herşey yine bizim elimizde.
YanıtlaSilEpigenetik deyince artık aklıma şunların geldiğini söyleyebilirim: "DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda kalıtımsal olan, gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir." Tabularımı yıkan ve dikkatimi çeken, bütün bu çalışmaların sonucunda sadece genlerimizin doğasının değil, çevrede ve düşüncemizde oluşan her türlü koşulun değişim ve gelişim için bizi etkilediğinin kesinlikle ortaya çıkıyor olması ve bu değişimlerin sadece bizde oluşmakla kalmayıp bizden sonraki kuşaklara da taşınabiliyor olması oldu.
YanıtlaSilYeni bir kavramla daha tanıştık "Epigenetik".Hayatımızın her döneminde hatta her anımızda yer alıyor. Kafamızda oluşan bir çok sorununda cevabı "Epigenetik".Bu paylaşımınızı okuduktan sonra ben de epigenetiği yeni bir devrin başlangıcı olarak görüyorum.Dikkatimi çeken örneğiniz BİLİM-DİN-BİLİNÇ üçgeninin içinde kalan kendi gerçekliğini daha fazla değerlendirip, kendini kendi gücüyle değiştirmeye başlaması oldu.Bugüne kadar genetik hastalıklar deyince sadece DNA ve genlere bağlı olduğunu sanıyorduk ; böyle olmadığını sayenizde öğrendik.Ayrıca sağlıklı bir genin yapısının , sağlıksız genin yapısına aktarılarak sağlıklı bir yapıya ulaşabilmesi gelecek için umut doğuruyor.
YanıtlaSilEpigenetik kavramıyla ilk defa sizlerin sayesinde tanışıyorum. Daha önce hiç duymadığım bu kavram meğersem hayatımızın her anında bizlere etki ediyormuş. Bu zamana kadar bundan bi haber yaşıyor olmak gerçekten çok üzücü. Bu konuda yapılan araştırmalarda oldukça hayret verici. Özellikle su kristalleri deneyi en çok ilgimi çeken şey oldu. Su kristallerinin düşünceleri, duyguları kaydettiği ve değişip farklılaşması olayını vücudumuzun yaklaşık olarak %70inin su olmasıyla bağdaştırdığımızda çıkan sonuçlar gerçekten çok çok ilginç. Düşüncesenize vücudumuzun her yerinde su mevcut hücrelerimizden tutun bütün yapıtaşlarımıza kadar. Ayrıca sağlıklı bir geni sağlıksız bir gene aktararak onuda sağlıklı bir yapıya ulaştırabilmek günümüzde çaresi bulunmayan birçok hastalığa çözüm yolu üretmede büyük bir ışık kaynağı olacaktır diye düşünüyorum. Bilimin bu derece gelişmiş ve halada gelişmeye devam ediyor olması büyük mutluluk. Bu bilgileri bizlerle paylaştığınız için ayrıca teşekkürler, emeğinize sağlık..
YanıtlaSilepigenetik kavramını ilk defa duydum genetik dalına ayrı bir aksiyon katacak gibi duruyor.epigenetik değişimleri ve günümüzdeki önemli hastalıkların epigenetik bilimiyle çözülebilineceğine kanaat getirdim
YanıtlaSilEvet çok yeni güzel bir kavramla karşı karşıyayız.Bu kavramın bilim dünyasına ve sağlık alanında belkide çığır atlatacaktır.Şimdiye kadar öğrendiğimiz bilgiler bize hep gelen genlerimizin doğum öncesinden geldiğini söylüyordu.Ama şimdi yepyeni bir kavram olan epigenetikle tanıştım burda ise kazanılan genetiğin daha sonra yaşadığımız olaylar tükettiğimiz kavramlarla değişebileceği yani aslında insanın hayatını genlerini belli bir süre sonra kendisinin yönettiği... Bilgileriniz için teşekkürler.
YanıtlaSilArtık bir çok sorunun çözümünde epigenetiğin kullanılması çok güzel.Psikolojik sorunların çözümüne ruhsal bunalımların çözümünde epigenetik kullanılıyor.Bu tanımlar sayesinde epigenetik hakkında bilgi edindim.Bence epigenetik günümüzün en popüler bilimi.
YanıtlaSilHayatımızın en başından gelekteki torunlarımızın nasıl yaşam sağlayacağına kadar herşey ''epigenetik'' kavramının bir sonucu.Yeni öğrendiğim bir kavram olmasına rağmen her okuduğum yazı beni çok etkiledi.Özellikle de zayıf olan insanların sıkça söylediği ''yiyorum yiyorum neden kilo alamıyorum?'' sorusunun cevabını artık öğrendim.Nedeni atalarımızın bir takım özelliklerinin kuşaklar arasında aktarılmasıymış.Paylaşımlarınız için teşekkürler.
YanıtlaSilruhsal hastalıkların bile genlerle aktarıldığını bilmiyordum.epigenetik sayesinde tıpta daha hastalık oluşmadan tedaviye gidilme bile söz konusu olabilir.
YanıtlaSilkötü alışkanlıklarımız ve ruhsal bozukluklarımızın torunlarımıza yani gelecek nesile aktarılacağını tahmin edememiştim.onların da tehlikede olmasını istemem.epigenetik sayesinde bu sorunların oluşmayacağını umuyorum.
YanıtlaSilSağlığımıza dikkat etmeliyiz beslenmemize dkkat etmeliyiz vs diyoruz.Ama biz ne kadar dikkat etsek de bizden önceki kuşakta dikkat etmeyenlerden bize olumsuz özelliklerin geçmesine çok üzüldüm.Ayrıca sadece bize geçmekle kalmıyor kuşaktan kuşağa bile aktarılabilyor.Bu nedenle herkes bunu bilmeli ve ona göre davranmalıdır.
YanıtlaSilgenetik hakkında bayağı bilgim var çünkü çok seviyorum ama epigenetik hakkında hiçbir bilgim yoktu daha doğrusu ismini bile duymamıştım sizin ünüversite de bile duymadığınız bu konuyu sizin sayenizde biz öğrendik umarım biz de daha geniş kitlelere ulaştırabiliriz ayrıca epigenetiğin bir nevi genetiğn tanımlayıcısı olduğunu öğrenmiş oldum teşekkürler
YanıtlaSilhayatımızın her alanında bulunan bu kavramı bugüne kadar çoğumuzun duymamış olması oldukça şaşırtıcı. psikolojiden sosyal hayata her alanda bu kadar önemli bi kavramı açıklamış olduğunuz için teşekkürler :)
YanıtlaSilYaşam kalitemizi ne kadar yükseltirsek epigenomlardaki değişikliklerimiz pozitif yönde olur bu sayede uzun bir ömür sürme şansını yakalamış oluruz..Bunun için öncelikle sağlıklı beslenmek ve kötü çevre koşulları olan ortmlardan uzak durmakla başlayabiliriz ki biricik hücre ve dokularımız hızlı bir şekilde tahrip olmaktan kurtulsun :)
YanıtlaSil